31 Mart Yerel Seçimlerinde son düzlüğe girilirken adayların seçim koşturmacası da iyiden iyiye arttı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için aday sayısı 2’den ibaret olmasa da hem kamuoyu hem de adaylar İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin Murat Kurum ve mevcut başkan Ekrem İmamoğlu arasında geçeceğini biliyor.
Sayılı günler kalan yerel seçimlerde Bursa ve Ankara ile büyük çekişmeye sahne olması beklenen İstanbul’da seçmenin büyük bir kısmı oy vereceği ismi kesinleştirmiş gibi duruyor. Beri yandan yaklaşık %10 kadar bir kesim ise henüz seçimini yapmayan kararsızlardan oluşuyor. Siyaset uzmanlarına göre kararsız seçmeni ikna edebilen aday kazanacak.
Dün gece gazeteci Cüneyt Özdemir’e konuk olan mevcut İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu 1 saatten uzun süren yayın boyunca önemli açıklamalarda bulunup seçimle ilgili pek çok farklı soruya da cevap verdi.
Özdemir önceki seçimlerinden bu yana sıklıkla dile getirdiği gibi anket paylaşmayı ve onları ciddiye almayı bırakmıştı. Bu tavrının sürdüğünün altını çizen Özdemir, yine de yapılan anketlere atıfta bulunmak suretiyle İstanbul’da gerçekleştirilen anketlerde %10 ila %15’lik bir kararsız seçmen grubunun tespit edildiğini belirttikten sonra İmamoğlu’na “Belki de bu kararsız seçmen İstanbul’un bir sonraki Büyükşehir Belediye Başkanı adayını belirleyecek. Kararsız seçmenlere 5 madde saysanız ve bu yüzden bana oy verin; ne olur o 5 madde?” sorusunu yöneltti.
İmamoğlu her ne kadar cevabını 5 maddeyle sınırlandırmamışsa da Özdemir’in sorusuna şu cevabı vererek kafası karışık seçmene de son hitaplarından birini gerçekleştirdi:
“PARTİZANLIKTAN UZAK BİR İTTİFAK VAR”
Birincisi halkın taleplerini dinleyen ve onu yerine getiren bir Belediye Başkanı seçecekler bir kişinin talimatıyla hareket eden bir Belediye Başkanı seçmeyecek. Bu tarife ben uyuyorum. Yani bütün rakiplerden bahsetmiyorum bu kadar açık net.
İkincisi son 30 yıl, 5 yılımızı da katarak söylüyorum ilk kez bu kadar şeffaf, bu kadar halkın gözü önünde bir belediyecilik süreci yönetildi. Şeffaflığıyla, hesap verebilirliğiyle, halka ait bir kurum olduğunun ispatıyla yönetilen bir Büyükşehir Belediyesi oldu. Eğer bu belediyenin kendilerine ait olduğu hissiyle devam etmek istiyorlarsa doğru yönetim biziz.
Üçüncüsü şunu söyleyeyim ilk kez güçlü bir ittifak kavramı hakim. Bu büyük bir barışçıl zemin oluşturuyor. Siyasi partizanlıktan vesair uzak. Gerçekten çoklu bir partili tabanının oy verdiği bir süreci yönettiğimizi düşünüyorum. Bugün bir ittifakımız yok. Diğer bütün partiler rakip çıkarmış durumda. Ama ona rağmen bugün en güçlü pozisyonda isek bu büyük bir kazanım. Türkiye siyaseti adına ve İstanbul adına. İstanbul noktasında böylesi bir kazanımın Türkiye Cumhuriyeti demokrasisine toplumsal huzura, barışa çok iyi geleceğini düşünüyorum. “Kutuplaşmaktan uzaklaşan böylesi güçlü bir ittifakı destekliyorum” diyen herkesin bize oy vermesi lazım.
“İHANET KAVRAMINI TARİHE GÖMDÜK”
Dördüncü olarak belki de Cumhuriyet tarihinin -cumhuriyet tarihi yanlış bir ifade olabilir, Büyükşehir kriterine uymayabilir- 30 yılın rekorlar kıran icraat, kalkınmacı yatırımcı, ihtiyaçlara yatırım yapan bir dönemini ama aynı zamanda sosyal yardımlaşma konusunda da bütçe payında en yüksek seviyeye erişmiş bir yönetimi seçtiler. 2019’da şimdi de bunu daha da yukarıya taşıyacağını ki bunun içerisinde çok hassas işler var: Kreşten tutun gençlere burs sağlayan bir yönetime varıncaya kadar; metro yapımından tutun İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin en büyük en güçlü altyapı yatırımı yapan belediyeye varıncaya kadar.
Son olarak da şunu söyleyeyim ihanet kavramını İstanbul Büyükşehir Belediyesi gündeminden tarihe gömen bir yönetimiz biz ve ne ihanet kavramını -evet dolayısıyla ihaneti reddeden- tam aksine İstanbul’a hizmeti kabul eden, israfı reddeden, tasarrufu kabul eden hizmeti kabul eden, bir avuç insana değil 16 milyon insana hizmeti kabul eden böyle bir anlayışı, böyle bir felsefeyi ve buna ilave olarak bu son kavramın içine çok yakıştığını düşünüyorum: kanalı değil de İstanbul’u tercih eden insanlar bize oy versin.